DUYURULAR

Aydan Alim Kod Adı Karabasan Şiiri



Facebook'ta Paylaş! Twitter'da Paylaş! Sık Kullanılanlara Ekle!
Harf Boyutu Küçült Harf Boyutu Normal Harf Boyutu Büyüt
Puanınız kaydedildi.
Teşekkür ederiz.
0,0
0
Şiire puan verin!

Aydan Alim

Kod Adı Karabasan


I :

Kran ked desta Serafettin''i *
Dedi reis,
Kanatlarını açmıs,
Kara kartallara benzeyen,
Berti çadırlarına bakar iken…...
Tevellüdü bilinmez,
Kimbilir?
Belki de asırlarca,
Munzur,
Karlıova ,
Şerafettin dağlarında ,
Derin uçurumların kenarına,
Kurarlardı göçlerini
Korkusuzca.
Meşe ağaçları rüzgarlarla sevişirken,
Abu hayat gölünü arayan
Bakır tenli delikanlılar,
Atların belini kırarlardı
Yaylalarda,
Cirit oyunu oynar iken……

Oysaki şimdi,
kıbeti meçhûl kralların
Fermânı inmiş,
Kara bulutlar gibi dağlara……..
Yaylalar yasaktır size! demiş,
Kendini bilmezin biri….
Bir iblis paşa……….
Kahır sarmış ovaları,
Yaylaları
Dağları,
ince belli,
Beritanlı kızları.
Bereketli sürülerini yaylayamaz,
Yağız benizli çobanlarla
Oynaşamaz olmuşlar şimdi.
Mümkün mü yasını tutmamak?,
Yanmış
Kül olmuş yüce dağlarının,
Suları akmaz olmuş
Murat çayının.
Hâlâ plastik bidonlardan içilse de suları,
Binlerce göl
Izdıraba kesmiş
Ağlıyor şimdi kederinden
zarı zarı.
Hatırlar ,
Güçlüdür belleği mutluluğun.
Yaylalarda yanan ateşlerin,
Birbirine göz kırptığı günleri.
Düşler karakuş oyununda,
Söylediği
O yanık türküleri .
Aşiretin ağzı süt kokan bebeleri,
Yanık tenli anaların kucağında
Kala kalmışlar şimdi,
Tanrıça İştar''ın
Zavallı varisleri…….

II:

Öfkenin ve acının,
Cisme kestiği bu günlerden
Bir hayli önce,
Gecenin dudağından karanlığı emen,
Bir göz vardı
Gezinen,
Kıl çadırların üzerinde…..
Kod adı karabasan,
Diye bilinen.
Uğursuzluğu üzerinde taşıdığı
Söylenen……..
Karanlıkların ülkesinden…..
Gözleri lanetli,
Yüreği kitli bir yiğit…..
Girmeden jandarmanın menziline,
Uğradı kıl çadırlara sessizce…..
Söyledi bir kaç kürtçe beyit .
‘Bulusalim ''dedi ‘suların üç kanaldan kesildiği,
İbni Cehir''in ihanetine uğrayanların ülkesinde.
Kurdukları on iki güzlü köprünün üzerinde,
Ölüler dansını yapacağız seninle,
Gizlice''.

Görünce o boz bulanık gözleri,
Tutkunun kıskacı sarıverdi,
Savunmasız koçer bedenimi…….
Sorgulamadan üzerindeki lanetin sebebini,
Gururum
Sefil bir itirafçı gibi
Kendine ihanetin çukuruna
Dalıverdi….

Düştüm lanetli gözlerinin şer'' ine
İstemeden.
Çaldı ışığını sin''in,
Titreyen
Ellerimden…..
Gönlümün mabedi karanlıklara gömüldü
Ebediyyen.
Sonra yönünü güneye verip,
Omuzuna atarak mağrur ihtişamını,
Terk eyledi bizim ocağımızı
Beklemeden……….
Mavzer atışları duyuldu
Peşinden.
Belli ki karargahın bulunduğu
Yönden.
Akıbeti soruldu yıllarca
Cephe gerisinden….

Sonra kıran girdi
Yaylaların bereketli sürülerine.
Çiplak memelerle
Bebelerini emziren
Aşiret kadınlarının sütlerine ……
Ardından
Birde gelince yayla yasakları,
Reis dedi ki
‘ Laneti sardı göçü''.
Tutuşurken kıl çadırların ucu.
Tutuştu karanlık ülkesinde ruhlar,
Çadırlara karışarak.
Cümle uğursuzluk çöktü üstümüze.
Faturası kesildi bizim hanemize.
Vebalini rüzgardan değil
Benden sorarlar.
Cüzzamlı bir nağme gibidir şimdi,
Çobanların çaldığı bütün kavallar.
Diyarbekir''de kurulsun divan-ı harbi
der reis.
Cürümü mü neden hâlâ Bingöl''de ararlar.

Kucakladım ayaza kesmiş karlı dağları.
Daldırdım ellerimle yüreğimi
Tipi,
Borana
Oysaki güllerin fışkırdığı aylardan mayıs ayında ,
Kulağına destanımı fısıldayıp,
Taşlaşmış yüreğinin buzunu
Çözmeyi düşlemiştim.
Kapımıza neden geldiğini
Sormadan ,
Bakır taslardan ayranımızı
Kana kana içmesini istemiştim.

Dağlara meydan okuyan asi yüreğim
Şimdi pusuya düşmüş bir yaralı ceylan.
Çarpıp yanlızlığın aynasına ,
Düştü,
Yerdeki granit parçacıklarının
Arasına…..
Yanık çobanların,
Derin uçurumlara üflediği gizini,.
Arar
Kovuklar,
Kümbetler,
Mağaralarda ,
Asırlar boyu
Onun izini….

Yokluğunun sükuneti
Beterdir kabir azabından.
Karanlığı akıtırım şimdi
Göz pınarlarımdan
Başaklar yaz baharda
Buza keserken.
Boğdular ümidimi ,
Mendo suyunda
Yüzdüremeden .
Karabasan hayaliyle zikre durdum.
Ateş sunaklarına yüzümü dönemem.
Kaybettim ışığını güneşin de ayın da,
Mor dağlarını artık göremem.

III:

Kandillerin sönüp
Mumların eriyip
Tükendiği bir gece.
Tutunarak kıl cadırın,
Orta direğine
Çekilmiş iplerine.
Bir kavga doğurdum
Derin yanlızlığıma,
aşiret kadınlarından
Gizlice.
Dirençle emzirip
Besledim kinle.
Elimin hamuru ile salyasını silmeden ,
İnci boncukla
Gerdanını süslemeden,
Kavgam düştü
Ölümcül düşümün davasına.
Güllerin goncasını silkeleyip,
Yırttığı
Aylardan mayıs ayında.
Uykulardan uyanıp
Yumurta sahanlarına saldıran,
Kolları şark çıbanlı
Bebelerin
Diyarında.
Şahin tepesinden asağı salıverdi bedenini.
Sıra sıra dağları aşıp,
Kerkis gölünün sularından geçip,
Aksakalli pirin
Elinden bir yudum suyunu içti
Vardı uçsuz bucaksız Dicle vadisine.

IV

Kavgam arasın ışığını Sin''in.
Ben karanlık mabedimde
Kendi çilemdeyim…..
Daire kendi üzre kapanır her daim.
Yüz karası değil
Yürek yarasıdır bu çektiğim.
Mavzer gibi beynime dayanan o naletli gözleri,
Atılan her adımda beni uçurumlara çağıran
O dayanılmaz isteği
Kapattım kendi dairemde
Kendi üzerime çemberi……
Çember döner
Ben dönerim
Dönen derviş etekleri gibi.
Akbabaların leşe inmeden önce
Dönüp durdukları gibi……
Pervaneler ışıklara çarpıp dönerler.
Bense dönerim azgın suların,
Kara girdabına
Kapılarak gidenler gibi….

V

Günlerden bir gün,
Bir kara kartal kondu
Kıl cadıra.
Çağırdım onu yanıma
Dairenin içini göstererek.
Girdi yasak çemberine
Asırlık zikrime son vererek.
Çekinerek uzattım ellerimi
Ayağına takılmıs pusulaya.
Kavgam haber salmış,
Buluşma yerinin sırrını cözerek.
Kadiri şişleri düştü ellerimden,
Teker teker eğrilerek.
‘On iki gözlü köprü diyarbekir''dedir''der ,
Yetiş yolları düzleyerek.
Geçmişinden utanmayan,
Yiğitleri tükenmeyenlerin memleketinde,
İlk ihanetten sayılır,
İbni Cehrin ettiği
Kendi milletine.
Onlar ki yapanlardır,
Kanallar,
Hamamlar,
Kervansaraylar,
Mervani''lerdir
Diyarbekir de
On iki gözlü köprüyü kuranlar.
Kartal sildi izini çemberin
Kanatlarını yerde sürüyerek
Gözlerimden bir yaş parladı birden,
Karanlığın rengini delerek…..
Böğrümden çekip attım şişleri …
Adımladım çemberi,
Yıllar süren tereddüdümü yenerek……

VI

Uçar gibi yol aldım,
Kızgın doğu rüzgarlarının duldasında,
Bazalt kokularının esrarengiz diyarına,
Vakit kaybetmeden vardım.
Görünce şehrin surlarını,
Çocukluğumda gördüğüm
Diyarbekir''i anarak,
Fikrim kanatlandı,
Kendi vahşetinden
Kurtularak.
Mümkün mü eskisi gibi yeniden,
Sin mabedinde
Aya ve yıldızlara yakarmak?

Kara kuru bir cocuktum,
İlk gördüğümde bu destanlar şehrini…….
Serap misali koşmuş idim,
Görünce Hevsel bahçesinin
Nadide güllerini….
Çayönünden gelen dev gibi karpuzları,
Heybelerine sokmaya çalışırken
Aşiretin erleri….
Çocuklar Hatun kastalına kaçmışlar idi,
Bağlardan koparıp
Salkım salkım
Üzümleri……

Reisin oğluna bir toy kurulacaktı.
Bir kız alınıp
Kan davası büyümeden son bulacaktı.
Açılınca kız evinin demirli tahta kapıları,
Göçebe çocuk fikrimde kalan,
Sanki Alamut kalesinin cennet sarayı…..
İçerimiz serinledi,
Kadınlar dişi taşlara su dökerken……
Eyvanlardan yükseldi bir buğulu serinlik,
Meyan kökü şerbetini içerken.
Efsaneler şehri Diyarbekir''i
Hep bu toy şenliği gibi hatırladım.
Kısmet bu güneymiş diyerek ,
Yıllar sonra şehre
Surlarından daldım.

Gecenin karanlığına alışmış gözlerim
Büyüdü yuvalarında.
Kuzgunlardı ilk gördüğüm,
Yuvalanmış mağrur burçlarına.
Oyunu büyük oynamış tanrı,
Bu kızgın topraklarda.
Sanki dünyayı ıskalamış da laleti,
Tam göbeğinden vurmuş Diyarbekir''i.
On iki kanlı okla.

Buradaki felaketin sebebi
Yine, Kod adı karabasan olan yiğit değil besbelli….
Nakkaşların işlemeye takatlerinin yetmediği,
Gasp edilen bir cennet tasviri
Diyarbekir''i…….
On ikinin uğursuzluğu vurmuş…..
Aslanlı çeşmenin billur gibi soğuk suyu
Akmaz olmuş…..
Zincirli bakır taslardan,
Buz gibi sular
İçilmez simdi……
Nerelere gizlenmiş?
Çağırın gelsin
Buralara ilk yerleşen!
Anlatsın insanlığın ilk doğuş hikâyesini.
Açılsın Urfa kapı gibi
Kara toprak açılsın!!
Diriltin binlerce yıldır kızgın toprağı doyuran
Şehitlerini……
Anlatsınlar Ben u Sen burcundan,
Göklere yükselen
O görkemli özgürlük direnişlerini……

Artık çocuk sesleri,
Kuş cıvıltıları değil duyulan
Derinlerden gelir, kadınların ağıt sesleri….
Geceleri tütsü yakar küçelerde,
Gözleri yaşlı,
Gönülleri yaslı,
Yetimleri…..
Kümbetli mezarlarda değil, sokak aralarında,
Mağaralarda kurur,
Bakır tenli yiğitlerin
Cesetleri.
Şeytanın ortaklarının vahşetinden titrer
Asırlara meydan okuyan
Görkemli camileri
Kiliseleri.

Pimi çekilmiş gibidir
Tüm korku ve kederlerin şimdi.
Sürüklenirken kudurmuş zaman nehrinde,
Surların dibinde buldum
Kavgamı.
Günahlarımın kiri.
Umutsuzca.
Mehtabı bekleyenlerin yanında .
Kanlı bir türkü bulaşmış,
Damar
Damar
Yarılmış dudaklarına.
Temizledim aslanlı çeşmenin kurnasındaki
Bir avuç çürümüş
Çamurlu suyla.
Yorgundu aramaktan ışığını Sin''in.
Mehtapta bulurum deyip
Durmuş surların kenarına.
Oysaki bu diyarda mehtap
Zından mahkûmû edilmiş
Asırlarca…………

Tutulmaz asla çilesi
Bitmemiştir
Bu topraklarin………..
Zerdüşten, İbrahim''e en acısıdır
Bu gördüğüm belki….
Amma Efsanesidir
Zalimlerin
Zulm ederken bilmedikleri.
Yedi kardeş burcundaki
Aslanın
Gözleriyle işaret ettiği,
Karun hazinesinin yeri.
Karanlığa gömülür mü bilmem?,
Benim
Ebedi karanlıktaki ruhum gibi.

Ben zaten iştirakindeyim ızdırap seferinin .
Yüreği kitli yiğidi
Yerdeki cesetler arasında ararım.
Bulamam, sır olup giden
Lanetli gözlerin
Eski söylencelerdeki gibi.
Benim bedenimde bu viran olmuş şehir gibi,
Kendi lanetinde asırlarca debelendi……
Ararım
Yanlızlığı sırtıma kara bir keçi postu gibi atan
Nerededir bilinmez işte
O yüreği kitli adam…….
Lanetini ruhuma
Kara bir dövme gibi basan…..
Arslan izinde sırtlan pençesidir aradığım,
Boşuna…..
Ben asla eremem
Tenimde
Muradıma…..

Hurrilerin ,
Mervanilerin
Tarihinden arta kalan,
Koparılan bir kişniş gerdanlık gibi
Dağılıp saçılmış
Her biri
Bir yana……
Topladım on iki depreminin tüm harabelerini.
Kavgamla beraber yükledim
Yorgun sırtıma……….
Izdırap alev alev kaynarken,
Kör düğüm olmuş damarlarımda.
Belki bulurum kara sevdamı diyerek
Yol aldım,
Diyarbekir zındanına……….
Zından zifiri karanlık………….
Yılan çıyan durmuş kapısında….
Afsunludur benim göçer bedenim..
Zarar veremez bu mahlukatlar bana.
Koğuşları gezip
Hücreleri dolaştım,
Cesetler avluya dağ gibi dizilmiş.
Belli ki Halit Bin Velid''in Asya''lı varisleri,
Buralardan atları ile
Dolu dizgin geçmiş…
.
Koptu şah damarım
Düğümledim dayansın diye,
Dicle sularına kadar.
Hıncını hala savaş meydanlarında,
Bileyenler gördüm
Güneşin ve ateşin çocukları
İşte
Hala buradalar..

Görmeseydim keşke böyle Diyarbekir''i
Nurun,
Karanlığa akmasını isteyenlerin
Bu uğursuz zaferini.
Dayanırdı yüreğim,
İbni Cehrin ihanetine.
Görmeseydim keşke
On iki eylülün bu büyük darbesini.
Unutup gitmiştim çoktan
On iki martın kara postal izlerini.
Yıkmak isterim,
Şeytan dürter nefsimi
Kanuninin Diyarbekir''deki
O muhteşem kitabesini.

VII

Sözün söz,
İnsanın insan olduğu bu topraklarda,
Ölüler dansıydı bana Kod adı karabasanın
Söz verdiği.
Farkım kalmadı işte
Kara topraktaki ölülerden.
Kan akıyor
Oluk oluk su yerine
Dicle''den
Bilmiyorum,
Hangi halkın ana dilinde anlatmalı?
Vuslat bulamazsın bu öyküde,
Sadece Sin''in ışığı aranmalı.

Ava Dicle''ye tere lı ber Xode* sözleri
Döküldü reisin ağzından.
Kan tutar beni
On iki gözlü Köprüden
Dicle''ye bakamam.
Unuttum dileğim neydi?
Hatırlasam bile
Bu kan seline atamam.

Gelsin zılgıtlarla
Aşiretin çıplak memelerinden ar etmeyen kadınları.
Ardım sıra salsınlar dileklerini.
Tüketeceğim artık,
Yaşadığım bu cinnetli kabusları.

Çağırın getirsin yağlı urganları.
Haber verin aşiret reisime.
Diyarbekir''i burçlarından dolayıp
Düğüm düğüm
Bağlasın yüreğime.
On iki gözlü köprü,
Izdırabımdan çöktü.
Altısı kapıldı Dicle''nin akan nefretine.
Bende düşerim
Düşen sütunlarıyla beraber.
Giderim,
. Kapılıp kan seline…..
İsrafil işaretini verdi.
Günlerden on iki doğduğum tarih idi.
On iki ye ait ne varsa,
Galu- beladan beri.
On iki evliya,
On iki imam ,
On iki havari,
On iki mart,
On iki gözlü köprü ve
On iki eylüllü darbeyi

Kendimle beraber çekerim cehennemime.....

*Şerafettin ovasına kıran düştü (kürtçe)
*On iki gözlü köpru :Silvan köprüsüne atfen
*diclenin suları Allaha gider (kürtçe)

Bu şiir toplam 555 kez okundu.
14.05.2009

Bu şiire henüz yorum yapılmamış.

Siirdemeti.Net - 2005 Yılından Günümüze Karşılıksız Sevgi ©