DUYURULAR

SERBEST KÜRSÜ

Kalbi olan var mı?

Kalbi olan var mı?
. Zihni ve kalbi durmuş vaziyetteydi. Akşamdan kalma bir durgunluk hissi vardı üzerinde. Biri dokunsa hemen ağlayacak, hatta yere düşecek kadar. Haftalardır yalnız bir o kadar düşkündü. Tek bir şey düşünüyordu.
O gün o sergide gördüğü resmi…
Hikâyesi neydi onun çok merak ediyordu. Her şeyin kısa da olsa bir hikâyesi olurdu elbette. Haftalardır o resmin etkisinden kurtulamamış cadde duvarlarında, biblolarda asılı olan resimleri tablodaki resme benzetmeye başlamıştı. O gün evin kapısını açtı ve dışarıya çıktı. Her zaman olduğu gibi o günde adımları sakin ve bir o kadar ürkekti.
‘Cadde de insanlar birbirlerinden uzak fakat ihtiyaçtan bir o kadar yakındılar birbirlerine’ diye içinden geçirdi. Kaldırım da yürümeye devam etti. İki sokak öteden bir otobüse binip ‘bugünde o sergiyi ziyaret edeceğim’ dedi. Adımlarını biraz daha hızlandırdı. Ve nihayet otobüse yetişebilmişti. Arkada bir yer bulup oturdu. Başını cama yaslayıp o iki insanın sevgi dolu bakışlarını hayal etmeye başladı. ‘Hayatımda böyle bir resim içinde bulunmuş muydum’ diye geçirdi içinden. Ve sonra devam etti.
‘’Kitap benim doğamdı. Ben kitaplarla büyüdüm, kitaplar benim içimde. Aşkı ve sevgiyi orada biliyordum yalnızca. Zaman zaman penceremin kıyısından hayatı izlediğimde insanların birbirinden uzak, sevgilerinin içten pazarlıklı, ayrılığa meyilli olduğunu görüyordum. Ve bu nasıl sevgi diye haykırıyordum penceremin kıyısından. En ufak şey ayrılık sebebiydi. Gözler tam bakmıyordu kalbe. Gökyüzü inmiyordu arza.’
Otobüsün yavaşladığını fark etti o anda. Ayağa katlı yavaşça indi aşağıya. Hava esiyor, hafiften yağmur çiseliyordu. Paltosunun yaka kısmını kaldırıyor, ellerini paltosunun cebine koyuyordu. Aslında üşüyen elleri değil kalbiydi.
Islanmak niyetinde değildi. Hızlıca sergiye yetişme derdindeydi niyeti. Yağan yağmurda koşmaya başladı. Neden neden diye mırıldanmaya başladı içinden. Bunu sergi binasının kapısında durunca fark etti.
Sergi binasından içeriye girdi. Herkes o tablo bu tablo geziyordu. Oysa o bir şeye adapta olmuşçasına giriş kattaki uzunca koridoru devam etti. Onca tabloyu geride bırakarak sağdan içeriye girdi. Kalbi yerinden çıkacakmışçasına atmaya başladı. Tekrar bakıp bakmama kokusunda endişeliydi. Aklını kasıp kavuran bu tablo karşısında yeniden kendini tutamayıp ağlaya da bilirdi. Ama o tablo hakkında bilgi almak istiyordu. Bunu da yapacağına da inanıyordu. Ürkek adımlarla devam etti. Her salonda birer masa ve oturacak sandalyeler vardı. Sandalyeler ahşaptandı. Kenarın da ince işlemeli desenler vardı. Duvarlar bembeyazdı. Tıpkı sayfasına işlenmemiş berrak duru su misali gibi.
Yavaşça tablonun önüne geçti. Gözleri iki sevenin günbatıma baktığı yöne doğru uzamaya başladı. Kalbi yerinde miydi bilinmezdi. Herkes tablolara öylesine bakıyor bilgi alıp çıkıyordular. Bu güzel olmuş bu idare eder deyip geçiştiriyorlardı. Bir ressamın hayatını, düşüncelerini hatta emeğini iki cümleyle söküp atıyorlardı. Bu nasıl bir zihniyet bu nasıl bir anlayıştı? Sıradan bir anlayıştı sanırım. Duygusu olmayan sadece iki cümleyle ziyarete geliyorlardı bu sergiye.
Bugün serginin son günüydü. Tabloları tanıtan kişi yanından geçerken öyle söylemişti. Ayakta durmaktan yorulmuş olacak ki arkasında bulunan sandalyeye oturdu. Elini çenesinin altına koyup masumca resmi izlemeye devam etti. O kadar çok derin dalmıştı ki çevresinde olup bitenleri duymuyor, zihin koridorlarını iyice kapatmıştı sanırım.
Yanında bir adam bitiverdi. Takım elbiseli şık görünümlü bir kişiydi. İlk bakışta kim olduğunu anlayamamıştı. Hala resmi düşünüyor, içinden çıkamamıştı.
-Merhaba bayım nasılsınız?
Adam bunu iki üç defa tekrarladı. Ondan ses yok. Birkaç dakika bekledikten sonra adam elini omzuna koyarak;
-Merhaba bayım nasılsınız?
Donuk ve soluk bir yüzle ona döndü;
- İyim efendim sizler nasılsınız?
- eh idare eder yaşamaya çalışıyoruz. Bir şey dikkatimi çekti; Bu Resme olan ilginiz. Sergideki resimleri turluyordum. Herkesin resimleri ayrı güzellikte ve ayrı yoğunlukta… Fakat siz sanırım saatlerdir bu resmin önündesiniz. Yanılmıyorsam geçen haftada buradaydınız. Merakımı mazur görün ama nedeni bilmek isterim.
Derin bir nefes aldı. Hafifçe gözlerini yumdu ve sonra içinde tıkanıp kalan o duyguları su üstüne çıkma gayretinde bulundu.
-Geçen hafta yine böyle bir havada dışarıya çıkmıştım. Yazmaktan yorulan ellerimi ve düşlerimi dinlendirmek için kendimi bu sergiye attım. Daha sergiyi dolaşmadan ilk buraya girdim. Ve bu tabloyu gördüm. Ve sonra içimdeki aşkı ve sevgiyi düşünmeye başladım. Öyle aşkla ve sevgiyle sarılmışlar ki birbirlerine ve onlara eşlik eden günbatımı. Tabloya ayrı bir güzellik katmış. Ve sergiyi o gün o düşlerle terk ettim. Bir bedenimi burada bırakarak… Sonra dayanamayıp kafamdaki bir takım soruları çözmek için yeniden bu sergiye geldim.
- Evet, anlıyorum sizi. İçinizdeki aşk ve sevgi kavramları bu tabloya eşit olunca sizin için anlamlı bir hale gelmiş onu görüyorum. Sizin için ne yapabilirim?
İşte şimdi beklediği soru gelmişti. Vakitte epey ilerliyordu. Sergi bir saate kalmaz kapanacaktı.
Yüzü biraz sakinleşmişti bu soru karşısında, beklediği cevabı alma duygusuyla;
-Bu tablonun hakkında bilgi istiyorum bana yardımcı olur musunuz lütfen?
-Elbette olurum ne demek…

-ünlü ressamların tablolarına denk olan bu resim hayatını kaybeden iki insanın resmi… Aşklarını ve sevgilerini temsil eden gün batımı ise onların son çekildikleri fotoğraf karesine sahip... Hayatlarıyla ilgili ressam arkadaşımdan aldığım bilgiye göre bu iki insan bir fotoğraf sergisinde aynı resme bakarken göz göze geliyorlar. İlk etapta içlerine düşen sevgi ateşini fark edemiyorlar. Fotoğraf sergisinden ayrılırken yine göz göze geliyorlar. Çıkışta ise biri sağa biri sola gidiyor. Yollar ikisi için ayrılsa bile kalpleri aynı noktada buluşuyordu ikisi için. Akşam eve döndüklerinde başlarını yastığa koyduklarında birbirlerini düşünüyorlar idi.
Ertesi sabah yine sergiyi ziyarete geldiler. Bu sefer farklı bir tablonun karşında durdular. Farklı boya desenleriyle bir kalbi andıran figür yapılmış. İkisi de birbirine açılmak istiyor fakat ikisi de birbirinden ürkek…
Neyse ki erkek cesaretini topladı ve kıza dönüp;
-Tablo hakkında ne düşünüyorsun, bir tesadüf niteliğimi taşıyor acaba ikimiz için?
Kız masum ve utangaç bir edayla boynu bükük olan başını kaldırıyor ve şöyle diyor;
-Evet, ikimizin için bir işaret olabilir bu resim.
Tablodaki resim kalplerine işlemişçesine heyecanla atmaya başladı. Sergi salonu birden aydınlandı. İki kalbin sıcaklığıyla…
İlk tanışmaları bu tablo önünde olmuştu. Aylar yılları, yıllar onları kovalamış. Aşkları bir tablo önünde başlamış ve yine önünde bitmişti.
Sevgilerini yine bir fotoğraf sergisinde tazelemek için bu binaya gelmişlerdi. Kim bilirdi ki yıllar sonra iki kalpten biri yenilecekti. İşte o kalplerden biri kızın kalbi oldu.
İki masum yüz ve göz bir tablo önünde konuşurken kızın kalbi hayata yenik düşüyor. Vücudu sevdiği adamın kollarına düşüyor. Ve adam onu apar topar kucakladığı gibi yakında ki hastaneye götürüyor. Doktorlar ilk müdahalesini yapıyorlar fakat kalbin değişmesi lazım. Bunun için kalp nakli gerekliydi. Doktorlar durumu adama söylüyorlar ve o ise ‘benim kalbimi alın o yaşın yeter ki ‘diyor. Doktorlar durumun ciddiyetini ona anlattıkları halde o ısrar etti. İkisi de ameliyata alındı. Adam kızın elini tuttu. Biraz sonra olacaklardan haberdar olmasına rağmen onsuz hayata gözlerini yummak istemiyordu. Kalp nakli yapılmasına rağmen doktorlarında anlayamadığı bir durum ortaya çıktı. Kız kalbi kabul ettiği halde gözleri açılmıyordu. Bir süre sonra o kalpte durdu.
İki sevgi böylece dünya ya bir tablo önünde göç edip gitti. Geride ise o güne şahit olan ressamın tablosu kalmıştı. Ve sende bıraktığı iz…
Adam bunları anlatırken o ise tabloya bakmaktaydı. Son söyleyeceği bir şey var mıydı bilmiyordu. İçinden bir şeyler mırıldanmaya başladı ve bunu defalarda tekrarladı.
Dünya ayrılıklar üzerine kurulmuş bir dengedir…
Dünya ayrılıklar üzerine kurulmuş bir dengedir…
Sonra cebinden çıkardığı bir kalemle tablonun altına ‘DÜNYA AYRILIKLAR ÜZERİNE KURULMUŞ BİR DENGEDİR DİYE’ yazdı. O anda tabloyu yapan ressam olayı görür. Adamla konuşan diğer kişi ressama müdahale etmemesi konusunda işaret yapar. Ve böylece adam arkasında bir damla gözyaşı ve bir cümle bırakıp ayrıldı oradan…
Ayaz dâhil her şey ölümün ateşinde eriyordu. Cadde hem sıcak hem soğuktu. Sonbahar da değil ilkbahar da ölümü dert eden adamı düşlemek istiyordu ama hayal hanesini işgal eden imgeler vakum gibi çekiyordu içeri onu. Dalmışım derken onu gördüm, gülümsüyordu yine dalmıştım-sanırım-diye-geçirdi-içinden.

/yusuf er/

yusuf er / 1.12.2012

Bu yazı 509 kez okundu.


YORUM YAP



YORUMLAR

Siirdemeti.Net - 2005 Yılından Günümüze Karşılıksız Sevgi ©