DUYURULAR

SERBEST KÜRSÜ

Şairül İslam Yunus Kokan - Vecizeler 13

573) Bir hasta kendisine reçete yazan doktora ne ihtiyacın var ki bana beş tane ilaç yazmışsın diyemeyeceği gibi gaflet illetine müptela insan da: (hâşâ) “Allah’ın benim ibadetlerime ne ihtiyacı var ki?” diyemez. Zira hasta olan, her şeye ve ilaç-ı hidayet kullanmaya muhtaç olan da kendisidir. Şâfi-i Hakîm-i Samed ancak Âlemlerin Rabbi Allah’tır.

574) Ey gafil insan! Yakînen bil ki tüm kâinat Allah’ın mülküdür ve kâinattaki ve mahlûkattaki bütün tasarruf Onun ilmi ile, Onun iradesi ile ve Onun kudreti iledir, her şey O Kayyum-u Baki ile kaimdir, yalnızca Onun ile vardır, Onun dilemesi ile devam eder. O hâlde O Kayyum-u Baki’ye iman ve tevhid ile teslim ve tevekkül ile ubudiyet ve dua ile istinad et ve iltica et ki saadet-i dareyne mazhar olasın!

575) Tatlı ve tuzlu su bir olmadığı gibi muvahhidle müşrik, müminle kâfir, salihle fâsık, iyi ile kötü de bir olmaz.

576) Ey insanlar! İşte gemileri görüyorsunuz denizin dağlar gibi dalgalarını yarıp, içindeki insanları, ağır ağır yükleri ve eşyaları taşıyor. Hâl böyleyken denizde batmadan ilerliyor. Zira onlar; Kayyum- Ezeli’nin, Kadîr-i Bâkî’nin, Vâhid-i Ehad’in mülkünde, Onun koyduğu kanunla ve Onun külli iradesiyle ve izniyle yürürler. Bu Âlemlerin Rabbi Allah’ın size büyük lütfudur ki gemilere binip, uzak diyarlara selametle gidip çeşitli ticaretler yapıyorsunuz. Hem o denizlerden taze etler yiyorsunuz, ziynet eşyaları çıkarıyorsunuz. Gemiyi ve denizi sizin hizmetinize, sizin emrinize veren Allah her türlü noksanlıktan münezzehtir ve çok yücedir.

577) Ey insan! Denizler ve nehirler; sayıları adedince ve hikmetleri ve faydaları adedince ve içlerindeki mahlûkat adedince ve o mahlûkatın hikmetleri ve faydaları ve sanatları ve tezyinatları adedince binler, yüz binler ve hadsiz diller ile O Vâcib-ül Vücud’un, Sâni’i-i Hakîm’in, Hafîz-i Adl’in, Hâlık-ı Bedi’in, Musavvir-i Vâhid-i Ehad’in varlığına ve birliğine ve nihayetsiz hikmetine ayrı ayrı dillerle işaret ve şehâdet ederler; hayat, basar, ilim, irade, kudret sıfatlarının mükemmel tecellilerine ayinedirler.

578) Yaratan’ın yarattığını bilmemesi mümkün mü? Hâşâ ve kellâ!

579) Alîm-i Külli Şey’, Vâhid-i Ehad’in kendisine ihsan ettiği cüzi bir akıl ve iradeyle basit bir bilgisayarı ve cep telefonunu icat eden bir insan dahi kendi ürettiği o bilgisayarın ve cep telefonunun çalışma standartlarını, kamerasını, işletim sistemini ve hakeza tüm özelliklerini bilsin de Hâlık-ı Külli Şey’, Alîm-i Mutlak mahlûkatını, mülkünü ve mülkünde cereyan eden hâdisatı bilmesin, öyle mi? Hâşâ ve kellâ! Evet, Hâlık-ı Kâinat’ın elbette kâinatı ve mahlûkatı ve mülkünde cereyan eden hâdisatı bilmemesi mümkün değildir.

580) Ne bir nefis, Ne bir nefes, Ne bir ins, Ne bir cin, Ne bir hayvan, Ne bir nebat, Ne bir toprak, Ne bir yaprak, Ne bir hayat, Ne bir memat, Ne bir niyet, Ne bir duygu, Ne bir düşünce, Ne bir söz, Ne bir ses, Ne bir göz, Ne bir bakış, Ne bir eser, Ne bir fiil, Ne bir iş, Ne bir sistem, Ne bir organ, Ne bir doku, Ne bir hücre, Ne bir molekül, Ne bir atom, Ne bir zerre ve hakeza hiçbir şey Onun ilim dairesinin haricinde değildir, hiçbir şey Ondan gizlenmez ve gizlenemez; Onun ilmi her şeyi kuşatmıştır.

581) Bütün nefisler ve nefesler ve kalpler ve maddi ve manevi ameller Onun ilmiyle ve Onun dilemesiyledir. O yaratmayınca ve dilemeyince hiçbir nefes alınamaz, hiçbir nefis yaşayamaz, hiçbir göz göremez, hiçbir dil konuşamaz, hiçbir zerre yerinden oynamaz, oynayamaz ve hakeza…

582) Hâlık-ı Külli Şey’ her an yeni bir yaratma ile mahlûkatının yardımına ve imdadına yetişmezse hiçbir mahlûk kendi ihtiyacını halk edemez ve onu kendine getiremez ve o hayatı idame ettiremez.

583)Ey insan! Sen ki eşref-i mahlûkat olarak yaratılmışken ve akılla donatılmışken bir elmayı yapamıyorsun. Hâlık-ı Hakîm, Rezzak-ı Kerîm’in o mûcize nimetini nasıl olur da aklı, şuuru, ilmi ve hikmeti ve kudreti olmayan zerrat-ı havaya yahut zerrat-ı toprağa verirsin?

584) Elmayı yaratan O Zât’tır ki gökleri direksiz yükseltmiştir ve kudretiyle koca küre-i arzı boşlukta Mevlevî gibi döndürür, mevsimleri değiştirir, muhit ilmi ve külli iradesiyle ve mükemmel rahmetiyle onu halk eder ve keremiyle sana ikram eder.

585) Nasıl ki tüm kâinat ve mahlûkat Allah’ın varlığına ve birliğine nihayetsiz dillerle şehâdet eder, öyle de tüm vahiyler, semavi suhuflar ve mukaddes kitaplar da Allah’ın varlığına ve birliğine mükemmel ve ekmel ve sarsılmaz bir şekilde şehâdet eder.

586) İnsanlığın en mümtaz şahsiyetleri olan, kendilerinden hiçbir yalan sudur etmeyen, hiçbir menfaat gözetmeyen, muhtelif zamanlarda gönderilen ve mûcizelerine istinaden davalarını ilân eden yüz yirmi dört bin peygamber لآَ اِلٰـﻪَ اِلاَّ ﷲُ diyerek Allah’ın varlığını ve birliğini anlatıp insanlığı tevhide davet etmiştir.



Şair'ül İslam Yunus Kokan / 14.10.2019

Bu yazı 49 kez okundu.


YORUM YAP



YORUMLAR

Siirdemeti.Net - 2005 Yılından Günümüze Karşılıksız Sevgi ©